Türkçe - ქართული
Ana Sayfa - İletişim
 
 

  Gürcüler Kimdir?

  Gürcüce Öğrenelim

  Türkiye'de Anadil Öğrenimi

  Türkiye'de Gürcü Sanatı

  Kitaplık

  Gürcistan

  Gürcistan’ın Sorunlu Bölgeleri

  Tarih

  Görüş - Düşünce - Makale

  Kültür

  Apkhazeti Tarihi

 
   Güney Osetya Neresi?! - Erdoğan Şenol (Davitadze)

Daha önce Gürcistan coğrafyasına çeşitli nedenlerle ilgi duyanların hakkında bilgi sahibi olduğu, ancak Türkiye’de yaşayan birçok kişinin adını dahi 2008 yılında patlak veren Gürcistan-Rusya savaşında belki de ilk kez duyduğu Güney Osetya denen yer neresidir? Bahse konu savaş esnasında ve savaşın yıldönümlerinde, çok sayıda insanın ölümüne neden olan savaş ve Rusya’nın Gürcistan’ın bazı bölgelerini işgal altında tutmayı sürdürmesi protesto edilirken dikkat çeken hususlardan biri Türkiye kamuoyunun, Gürcüler de dâhil olmak üzere Güney Osetya olarak adlandırılan yer hakkında doğru bilgilerinin olmadığı ve dolayısıyla savaşın ve acı sonuçlarının yeterince algılanamamış olduğu gerçeğidir.

Kısaca Osetler ve Osetya
Osetler Osetya’nın yerlisi Hint-Avrupa ırkına mensup İrani bir halktır. Osetçe, Hint-Avrupa dil ailesinin İran koluna girmektedir. Oset dilinde iki lehçe vardır. Bunlar Osetya’da (Kuzey Osetya) ve Gürcistan Osetleri tarafından konuşulan İron Lehçesi ile Osetya’nın batısında konuşulan Digor Lehçesidir. Osetlerin çoğu XII. Yüzyılda Gürcülerin etkisi ile Hıristiyanlığa geçmiş olup daha önce çok tanrılı putperestlik inancına sahip idiler. Digor Lehçesi kullanan kesimi zamanla İslam dini ile tanışmış olup bugün kuzey ve güneyde yaşayan Osetlerin çoğu Ortodoks Hıristiyan, bir bölümü Müslüman, yaklaşık %30’luk bölümü ise Pagandır.

Osetya Kuzey Kafkasya’da Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir cumhuriyettir. Osetya’nın bir adı da Alania’dır.  Topraklarının çoğu dağlık, yüzölçümü 8.000 km2 olan bu ülkenin başkenti Vladikavkaz, nüfusu 2002 verilerine göre 710.000 kişi olup bunların %62,7 si Oset, %23 ü Rus, %3 ü İnguş ve geri kalanı Ermenidir.

Osetya ile Rusya’nın ilişkileri XVIII. yüzyılın başlarına kadar gider. Osetyalılar Rusların Kafkaslara doğru yayılmasıyla birlikte tamamen Rusya’nın vesayeti altına girme konusundaki düşüncelerini sık sık dile getirdiler. 1770 yılında Osetyalılar, topraklarının Rus İmparatorluğu topraklarıyla birleşmesi isteklerini yinelediler. Çarlık Rusyasının yıkılması ve 1917 Ekim devrimi ile Kafkaslarda da karışıklık başladı. 1918 yılında Osetya halkı Rus idaresi altında kalmak istediklerini belirttiler. Osetler Çarlık Rusyası döneminde de S.S.C.B. döneminde de bugün de Ruslara son derece sadık olmuş, 2008 deki savaşta da gerek sözde Güney Osetya'da bulunan ve gerekse kuzeyden gelen Oset silahlı gruplar Gürcistan’ın Samaçablo bölgesinde (sözde Güney Osetya) ve Rus bombardımanı altındaki Gori’de, Rusya planlarına uygun olarak Gürcü halkına nefretle saldırmışlardır.

Güney Osetya Adı ve Rusya-Gürcistan Savaşında Türkiye’deki Algı
Bu isme bakarak ve bu isme bağlı olarak kamuoyunun elde ettiği bilgiler ışığında oluşan algı şudur; Güney Osetya adı verilen bir ülke vardır, burası Gürcistan’ın komşusu, Gürcistan’dan ayrılıp bağımsız olmak isteyen bir yerdir. Gürcistan ise bu ülkenin bağımsızlığına engel olmak ve kontrolü sağlamak için daha önce doksanlı yıllarda sorun yaşadığı ve kendisine ait olmayan bu bölgeyi tekrar kendi kontrolüne almak için operasyon yapmış, yardımsever Rusya da Güney Osetya’yı Gürcistan’dan korumak ve özgürleştirmek için Güney Osetya’ya girerek müdahale etmiş, sonuçta da Gürcü işgalinden kurtarmıştır. Savaşın cereyan ettiği yerin adı Güney Osetya olduğuna göre muhtemelen burası Oset toprağı olup bölgenin Gürcistan’la ilgisi bulunmamaktadır. Savaş esnasında Rusya Güney Osetya dışına da taşarak Gori gibi Gürcistan şehirlerine saldırıp bombalamakla yanlış yapmış ama savaş sonrası buralardan çekilmiştir (!) Türkiyeli Gürcüler açısından da bakılacak olursa burası Güney Osetya olduğuna göre ve Rusya savaş esnasında girdiği Gürcistan topraklarından Güney Osetya’ya çekildiğine göre sorun kalmamıştır (!)

Kendi Sınırları İçerisindeki halkların Taleplerini Kanla Bastıran Rusya Güney Kafkasya’da Başkasının Kesesinden Nasıl Bonkörlük Yapıyor?
Bölge hakkında detaylı bilgi sahibi olmasa da aklıselim insanların şu soruyu kendilerine sorması gerekmez mi? Rusya madem komşu halkların bağımsızlık taleplerine bu kadar duyarlı; öyleyse Gürcistan sınırları içerisinde olup normal şartlar altında belki bir İl bile olamayacak ve geçmişte adını Güney Osetya olarak Rusların değiştirdiği, 2008 savaşından önce de Rusya egemenliğinde olan, şimdi de binlerce askeri ile Rusya'nın kendi kontrolünde tuttuğu Gürcistan toprağındaki yaklaşık 70.000 nüfuslu bu küçük bölgeye bağımsızlık vermeden önce, kendi sınırları içerisinde olan, tarihsel olarak ve gerçek anlamda her şeyi ile Osetya olan ve güneyden on-on iki kat fazla nüfusun yaşadığı Kuzey Osetya'ya bağımsızlığını neden vermiyor? Orası daha çok hak etmiyor mu bunu? Veya neden kendi sınırları içerisindeki Çeçenistan’a ya da Kuzey Kafkasya’nın diğer cumhuriyetlerine bağımsızlığını vermiyor, bu tür talepte bulunanları en ağır şekilde cezalandırıyor da başka bir ülkenin toprağı söz konusu olduğunda nasıl bol keseden bağımsızlık dağıtıyor? Güney Osetya’da yaşayan Osetleri kuzeyde yaşayanlardan daha çok mu seviyor?

Diğer bir husus da Gürcistan acaba buralarda yaşayan halklara baskı uyguluyor, onları asimile ediyor da sıkıntı bundan mı kaynaklanıyor? Gürcistan Kafkasya bölgesinde tarihin hiçbir döneminde sistemli bir asimilasyon politikası uygulamış değildir. Gürcistan halkını tanıyanlar, onların başka halkların hak ve hukukuna kendilerininkinden daha fazla saygı duyduğunu, hatta bazen işi abartıp kendi insanlarına göstermediği toleransı başkalarına gösterdiğini bilirler. O yüzdendir ki tarihte olduğu gibi bugün de Tiflis, Batum, Kutaisi gibi büyük şehirler de dâhil olmak üzere yerleşik durumda ve yüzyıllardır oralarda yaşayan çeşitli etnik kökenden ve inançtan insanlar mevcuttur. Bunlar arasında Osetler de Abhazlar da, Ermeniler de, Azerbaycanlılar da hatta Ruslar bulunmaktadır. Abhazya’da ve Güney Osetya’da yaşayan binlerce Gürcü öldürülüp toplamda sayıları yüzbinlerle ifade edilecek kadar insan sürgün edilerek arazilerine, evlerine el konulurken bile Tiflis’te, Batum’da veya Gürcistan’ın diğer bölgelerindeki Gürcüler bu azınlık mensuplarını o bölgelerde yaşanan olaylar nedeni ile cezalandırmayı, misilleme yapmayı düşünmemiş onlara karşı hiçbir olumsuz harekette, hiçbir imada dahi bulunmamıştır. Hatta 2008 yılında yaşanan savaşta Gürcistan’ı bombalatan Rusya lideri Vladimir Putin’in Rus annesi Gürcistan’da yaşadığı halde, ülkelerini bombalatan, insanlarını öldüren adamın annesine dahi hiçbir saygısız davranışta bulunmadılar. Osetler 2008 yılında yaşanan savaş esnasında da günümüzde de Güney Osetya dışında Gürcistan şehirlerinde Gürcülerle iç içe güvenle yaşadılar, yaşamaya da devam edecekler.

Gürcüler kendi ülkelerinde yaşayan bütün halkları kendi kimlikleri, kendi isimleri ve dilleri ile tanımakta, onlara hiçbir zaman Gürcü etnik kimliğini dayatmamaktadır. Orada Ermeni’ye Ermeni, Azeri’ye Azeri, Abhaz’a Abhaz, Rus’a Rus, Oset’e de Oset denmekte, kendi dilleri ve kültürlerini yaşatmalarına, okullarını hatta üniversitelerini açmalarına engel olunmadığı gibi tam aksine devlet eli ile desteklenmektedir. Gürcü kökenli olmadığı halde kendi arzusu ile soyadını değiştirip kayıtlara kendini Gürcü olarak yazdıranların dahi toplum tarafından hoş karşılanmadığı bir ülkedir Gürcistan. Kaldı ki bugün kendi kontrolünde olmayan sorunlu bölgelerde yaşayan insanları ve kimliklerini baskı altına almak istemiş olduğu düşüncesi ya da varsayımı son derece gerçekten uzak olup böyle bir niyeti olsa bu bölgelerin dışında yaşayanların haklarını tanımaz ve asimile ederdi. Ermenistan örneğinde olduğu gibi belki de farklı olan kimse kalmazdı. Bugün dahi Gürcistan’ın bazı bölgelerinde yüzyıllardır yaşadıkları halde devletin resmi dili olan Gürcüceyi bilmeyenler bulunmaktadır (Elbette bu abartılı durum Gürcistan için övünülecek bir şey değildir). Bu rahat ortam ve tolerans sebebi ile olacak ki son yıllarda komşu Çeçenistan’dan Gürcistan’a gelmeyi tercih eden ve burada kalan çok sayıda insan vardır. Kendi ülkesinde huzur bulamayıp çocukları ile birlikte Gürcistan’ı tercih eden, Gürcistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Zviad Gamsakhurdia’nın yakın dostu Çeçenlerin ünlü komutanı ve ilk Cumhurbaşkanı Cahar Dudayev’in eşi ve çocukları da bunlar arasındadır.  

Gürcistan halkı çok defa ölüme ve sürgüne maruz kalmış ancak güçlü olduğu dönemler dahil hiçbir halka karşı bunu yapmamıştır. Gürcülerin kendi egemenlik periyotlarında, yaşadığı topraklardan sürülen, kıyıma tabi tutulan veya asimile edilen hiçbir halk yoktur. Hal böyle ve örnekler ortada iken hiç kimse Osetler veya bir başka halka karşı haksızlık edildi diyemez ancak her halükarda Gürcistan düşmanlığını marifet gören, egemenlik haklarına saygı duymayan ve devlet olma gereği olan bazı uygulamaları farklı değerlendirenler müstesna. Henüz ayaklarının üzerinde yeterince durabildiğini söyleyemeyeceğimiz Gürcistan’ın hataları olup olmadığı konu edilecek olursa; bu da değerlendirilebilir ancak burada da sorun şudur ki Gürcistan’ı her zaman bir günah keçisi ilan etmeyi amaç edinen maksatlı kişilerden bu konuda gerçekçi bir değerlendirme ve samimiyet beklemek saflıktan başka bir şey değildir.

Burada olup biten her şeyi Rusya kendi için yapmış olup Osetler umurunda değildir. Asıl hedefi Güney Osetya’yı kontrolü altında tutmaktan ibaret olmayıp tüm Gürcistan ve Güney Kafkasya’da hâkimiyetini sürdürmek amacındadır. Rusya uluslararası toplumun gözü önünde buraları kendi topraklarına kattığını resmi olarak beyan edemediğinden Güney Osetya’daki varlığına kılıf uydurmak için bağımsız Güney Osetya gibi gerçekte bölgeyi tanıyan kimsenin inanmadığı statüler oluşturarak burada koruyucu barış gücü rolü oynadığına inanılmasını beklemektedir.

Türkiye’deki Kaynaklar Gürcistan Karşıtı Bilgileri Yaymaktadır
Birçok kaynak Türkiye’deki yanlış algıyı beslemektedir. Örneğin Özgür Ansiklopedi Vikipedi Türkiye, Osetya hakkında şöyle yazmaktadır; “Kafkas sıradağlarının kuzey ve güney yamaçlarına yayılmış dağlık bir bölge olan Osetya, kuzeyde Stavropol Kray (Rusya Federasyonu), doğuda Çeçen ve İnguş Cumhuriyetleri, batıda Kabartay-Balkar Cumhuriyeti ve güneyde de Gürcistan'la komşudur. Tarihsel ve kültürel olarak hemen hemen bütünlük arz eden tek bir ülke olan Osetya, Büyük Kafkaslar'ın ikiye böldüğü iki parçadan oluşur: Kuzey Osetya ve Güney Osetya... Kuzey, Rusya Federasyonu'na bağlı özerk bir cumhuriyettir. Güney ise, 1991 yılında çıkan çatışmalar sonrasında Gürcistan'dan bağımsızlığını ilan etmiştir. De facto bağımsız geçen senelerden sonra Ağustos 2008 yılında Gürcistan'la yeni bir savaş yaşanmış; savaşa Rusya Federasyonu müdahale etmiş ve Güney Osetya'yı bağımsız bir devlet olarak tanımıştır. Nikaragua ve Venezuela da Güney Osetya'nın bağımsızlığını tanımıştır. Ülke ismini, çoğunluğu oluşturan Oset halkından alır. Ülkede Osetler dışında Ruslar, Gürcüler, Ermeniler, diğer Kafkasyalı halklar ve başka uluslar yaşar.”

Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalılar da bunu yapmaktadır. Örneğin Kafkas Vakfının yayın organı kafkas.org web sayfasında “Güney Osetya Anlaşmazlığı” konulu yazı Osetya, coğrafi olarak Kafkas sıradağları tarafından ve siyasi olarak da bu bölgeyi ele geçiren Rus çarlarının, ülkenin güneyini Gürcistan'ın yönetimine sokmalarından beri bölünmüş bir ülke.” diye başlamaktadır.

Türkiye’de bu konuda mevcut bütün bilgilerin kaynağı Rusya ve bu bilgilerin-yazıların sahiplerinin yararlandıkları kaynakların dili de Rusçadır. Tek taraflı, Rusya çıkar ve politikalarının dışına çıkamayacak bu kaynaklardan başka ve en başta Gürcü kaynaklarını okuyup yararlan(a)mayanların bir kısmı bunu bilerek ve isteyerek Gürcistan karşıtlığı için yapmakta, bir kısmı da ulaşabildikleri tek kaynak olarak Rus kaynaklarından aldığı bilgileri makbul görmektedir.

Türkiye’de farklı yapılardaki bazı kesimler de Gürcistan ve Gürcü karşıtlığı içeren tüm haber ve gelişmeleri doğru-yanlış sorgulayıp ayırt etmeden sahiplenip yaymakta, bazen de kendileri yalanlar üretmekte, bölgeye ait tarihi ve güncel gerçekleri saptırarak Gürcistan ve Gürcü karşıtlığını kendi halkları arasında, Türkiye’de yaşayan Gürcüler de dâhil olmak üzere Türkiye kamuoyunda hâkim kılmak istemektedir. Buna bir örnek vermek gerekirse; gerektiğinde Osetler’in ve Abhazlar’ın önemli bölümünün Hıristiyan, bir bölümünün ise hala putperest olduğunu gizleyip Osetler’in, Abhazlar’ın Müslüman, Gürcülerin ise Hıristiyan olduğu yalanını söyleyebilmektedirler. Bu şekilde olaya dini boyut katıp Türkiye kamuoyunun desteğini almayı amaçlamaktadırlar. Ne güzel söylemişler; dinime küfreden Müslüman olsa diye! 

Oysa Gürcüler ilk çağda birinci yüzyıldan itibaren hak din kabul edilen Hıristiyanlığa geçmiş, büyük eserler vermiş, ilerleyen yüzyıllarda da bir bölümü Müslüman olmuşken, yazılı gelenekleri bile olmayan bu halkların çoğu yüzyıllar boyu putperest olmayı sürdürmüşler, bir kısmı çok geç dönemde yeniçağda Hıristiyan olurken, bir kısmı daha sonra Müslüman olmuş, XX. ve XXI. Yüzyılda Müslüman kesimin bir kısmı yine Hıristiyanlığa geçmiş, bir kısmı hala putperest olarak yaşamaya devam etmektedir. Bunlar yalan ve düzenbazlığı o kadar ileri taşımakta ki Türklükle ilgileri bulunmadığı halde duruma göre hareket edip her şeyi kullanmak amacı ile Türk Milliyetçilerinin duygularını suiistimal etmek için, gerektiğinde ikiyüzlü davranmaktan imtina etmemektedir. Bu husus incelendiğinde farklı etnik, sosyal, kültürel yapıları, inanç ve yaşam biçimleri olan ve aslında kendi aralarında da bir araya gelmeleri imkânsız olan kişi ve grupların Gürcistan ve Gürcü karşıtlığı konusunda ittifak etmeleri belli kanallardan yönlendirildikleri, organize edildikleri şüphesi doğurmaktadır.

Bu yanlış bilgiler ve algı iki yüz yıldır Kafkasya bölgesini yöneten ve burada her şeyi kontrol eden Rusya’nın dezenformasyonu sonucu oluşmuştur. Bu yalan yanlış bilgilerin en çabuk içselleştirildiği yer maalesef Türkiye kamuoyudur. Türkiye de gerçeklerin hâkim olması için hiçbir çaba sarf etmemekte hatta çoğu zaman aksine davranış göstermektedir (!)

Gürcistan ise kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan ve önemli ölçüde başarıya ulaşan bu yanlış algıyı önleme konusunda gerekeni yapamamış, belki de kendi derdine düştüğü için özellikle Türkiye kamuoyunun gerçekleri bilmesini sağlayacak enerjiyi sarf edememiş, kendini anlatmayı başaramamıştır. 

Türkiye’de kamuoyunu bilgilendiren tüm yazılı ve görsel medya araçları Rusya’dan aldıkları bilgileri kamuoyuna aktarmaktadır. 2008 yılı Ağustos ayında beş gün süren Gürcistan-Rusya savaşı esnasında Rusya medyada da ciddi bir savaş yürütmüş vaziyet o hale gelmiştir ki, Gürcistan’ın uluslararası kamuoyuna haber-bilgi aktarım kaynaklarını keserek, tek taraflı, çıkarları doğrultusunda yalan bilgileri tüm dünyaya yaymıştır. Yine Türkiye medyası beslendiği o kaynaklara uygun şekilde, 8 Ağustosta başlayan savaş için Rusya’nın günler hatta haftalar-aylar öncesinde hazırlıklar yaptığını, o zaman da Rusya’nın kontrolünde olan Güney Osetya içerisinde, yıllardır baskı ve zulüm altında yaşamaya çalışan Gürcü yerleşim birimlerine Ruslar tarafından şımartılmış Oset silahlı grupların saldırılar düzenlediğini, hatta köylerin bombalandığını, savaşın başlamasından 4 gün önce Rus Ordusunun savaş için emir almış olduğunu kamuoyuna aktarmamıştır. Rusya ve yanlılarının bu tutumuna rağmen vicdan sahibi gazeteci Rus karı-koca tarafından savaşın öncesine ve savaş günlerine ait tüm gerçekleri gözler önüne seren “Rusça Dersler” adında bir belgesel çekilmiş ancak bu belgesel Türkiye medyasında yeterli ilgi görmemiş, sadece konuya duyarlılık gösterenler izleme imkânı bulmuşlardır.

http://www.youtube.com/watch?v=bXJI3gxXm2Q&feature=youtu.be adreslerinden de izlenebilen bu Rusça belgesel Gürcistan televizyonlarında Gürcüce altyazı ile yayınlanmıştır. Türkiye halkının her iki dili de bilmemesi belgeselin Türkiye’de yeterli etkiyi yapmasına mani olmuştur.

Mazlumu Zalim Göstermeyi Başardılar
Gürcistan halkının yaşadığı sıkıntıları en azından Türkiye’de yaşayan soydaşlarının içlerinde yeterince hissetmemelerinin bir sebebi belki de bu bilgi kirliliği, terminolojik sapma, olayların Gürcistan toprakları dışında bir yerde gerçekleştiği zannı olmuştur. Yani Gürcistan aslında buralara büyük bir ordu ile giren Rusya’ya karşı kendi topraklarını ve halkını korumaya çalıştığı halde, tam aksine işgalci olarak gösterilmiştir. Aynı Abhazya’da olduğu gibi, orası da Gürcistan’ın dışı sanılmakta idi-sanılıyor. Ancak Abhazya konusu her şeyi ile Güney Osetya meselesinden farklıdır. Bu iki bölgede yaşanan gelişmelerin ortak özelliği şudur; Rusya ve işbirlikçileri tarafından Gürcülere etnik temizlik uygulanmış, ayrıca yüz binlerce Gürcü sürgün edildiği halde sanki Gürcistan tarafı mağdur olmamış da mağdur eden tarafmış gibi Türkiye kamuyu bilgilenmiştir. Doğru zannedilen büyük yalanlar ve bilinmeyen gerçekler nedeni ile insanların çoğu yanıltılmakta, bu nedenle de kamuoyu zorla evlerinden sürülenlerin tüm mülklerinin, evlerinin kimlere peşkeş çekildiğini merak etmemekte, sürgün hayatı yaşayan mağdurların yaşadığı sıkıntıları ve insan olmaktan gelen haklarını göz ardı etmektedir.

Gürcistan Her Dönem Büyük Güçlerin Mücadele Alanı Oldu
Kafkasya bölgesi Rusya bu bölgeye sahip olmadan önce de her zaman büyük güçlerin mücadele alanı içerisinde yer almıştır. Roma, Pers, Bizans, Selçuklu, Moğol, İran, Osmanlı gibi dünyada dönemlerinin süper güçleri olarak nitelendirilebilecek güçleri Kafkasya coğrafyasına sahip olmak için mücadele etmişlerdir. Asırlar içerisinde Kafkasya bölgesinde yaşayan Albanlar (უდები) gibi bazı halklar tarih sahnesinden silinmiş olmasına ve var olan halkların birçoğunun devlet olabilme vasıfları olmamasına rağmen, eskiden beri Kafkasya’nın en önemli ve belirleyici halkı olan Gürcüler varlığını ve devlet olma özelliklerini korumuşlardır.

Gürcistan XIV.-XV. Yüzyılda Gücünü Kaybetti
Rusya-Gürcüstan ilişkileri XI. Yüzyılda başlamıştır. Ancak XI. Yüzyılda Rusya veya Rus, sadece Kiev ve çevresini ifade ediyordu. Yine bugünkü Rusya topraklarında Moğol Kabileleri yaşıyordu.

XII. Yüzyılda Müslüman ülkelerin yöneticileri Gürcistan Krallarını; en büyük kral, ülke ve devletlerin haşmetlisi, İsa’nın koruyucusu, güçlü Keisar (Sezar), haçın en büyük koruyucusu, İsa Mesih’in baş tacı, gözbebeği, Gürcü, Abhaz, Şeki, Alan ve Rus Krallar Kralı olarak adlandırıyordu. XIV.-XV. Yüzyıllarda Gürcistan gücünü kaybetti. Bizans İmparatorluğu da yıkıldı ve Rusya yayılmaya başladı. XIII.-XVII. Yüzyıllarda Rusya Gürcistan ilişkileri son derece kesintili-parçalı olup süreklilik arz etmiyordu. İran hükümdarı Şah Abbas 1614-1617 yıllarında Gürcistan’ı tahrip ediyor, İran buna paralel olarak İsveç, Polonya ve Kırım Tatarlarının baskısı altındaki Moskova yönetimine para desteğinde bulunuyordu. 1609 yılında Taşiskari’de Gürcüler karşısında hezimete uğrayan Kırım Tatarları, aynı dönemde Moskova’yı kalıcı olarak haraca bağlamışlardı.

1682 yılında Moskova tahtına Çar I. Petro oturdu. Kimi bilim adamlarının görüşüne göre Rus Çarı I. Petro Gürcü Prensi Erekle Bagrationi’nin gayrimeşru çocuğu idi. I. Petro Moskova’yı bir Rus İmparatorluğu haline getirdi.

Rusya’nın Gürcistan’ı İlhakı
Gürcistan çok önemli bir güzergâh üzerinde bulunması ve cazip coğrafi yapısı, sağladığı imkânlar nedeni ile tarih boyunca birçok defa işgale uğramış, devlet kesintiye uğramış, belirli periyotlarda ayaklarının üzerinde durabilen, bağımsızlığını koruyabilen bir ülke olmuş bazen parçalara bölünmüş ancak her seferinde yeniden ayağa kalkmayı ve varlığını sürdürmeyi başarmıştır. XVIII. Yüzyılda Gürcistan’ın varlığı İran ve Osmanlı İmparatorluğunun tehdidi altında idi. Rusya bu bölgeye hâkim olana kadar Batı Gürcistan’a Osmanlı, Doğu Gürcistan’a ise İran hâkim olmak istiyordu. Bu yüzyılda Gürcistan yine Batı ve Doğu olarak bölünmüş, Batı Gürcistan Krallığı yıkılmış, Doğu Gürcistan Krallığı ise hala varlığını sürdürüyordu. Dünyanın iki büyük devleti olan Osmanlı İmparatorluğu ve İran’ın sürekli saldırıları ve bunu fırsat bilen Kuzeyli kabilelerin akınları karşısında zor durumda kalan Gürcistan birçok savaş atlattı. Devam eden tehlikeler ve saldırılar sonucunda Doğu Gürcistan (Kartl-Kakheti) Kralı II. Erekle yok olma noktasına gelen ülkesi için Rusya ile işbirliği yapmayı uygun gördü.

1783 yılında Rusya ile Georgiyevski Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Gürcistan Krallığı varlığını sürdürecek fakat toprakları ve sınırları Rusya’nın koruması altında olacaktı. Ancak Rusya devam eden İran saldırılarına karşı Gürcistan’ı korumak için hiçbir şey yapmadı. İranlılar 1795 yılında Tiflis’e kadar ilerleyip şehri yakıp yıktılar. Sonuçta Rusya yerle yeksan olmuş Gürcistan’ı ilhak edip 1801 yılında Kartli-Kakheti Krallığını lağvetti ve böylece Gürcistan Krallığı ve dünyada yaşayan en eski hanedan olan Bagrationi hanedanı da son buldu. Kadınları ve çocukları tutsak etmeye, ibadethaneleri yıkmaya, soyguna, ülkede dehşet saçmaya başladılar. Rusya’ya karşı ilk ayaklanma 1804 yılında oldu. 1809 yılında Mtiuletililer, 1810 yılında İmeretililer, 1812-1813 yılında Kakhetililer, 1819-1820 yıllarında İmeretililer ve Gurialılar, 1841 yılında yine Gurialılar, 1856 yılında Megreller ayaklanma ile karşılık verdiler. Ancak Gürcüler bu ayaklanmaların hiç birinden sonuç almayı başaramadı. 1917 yılında Rus İmparatorluğu yıkıldı ve 26 mayıs 1918 yılında Bağımsız Gürcistan Devleti ortaya çıktı. Bundan yaklaşık üç yıl sonra 1921 yılında Gürcistan S.S.C.B. tarafından işgal edildi ve bağımsızlığı sona erdi. S.S.C.B.’nin dağılma sürecinde yükselen bağımsızlık talepleri sonucunda 1991 yılında Gürcistan tekrar bağımsızlığını elde etti ancak iki bölge Rusya kontrolünde kalmaya devam etti. Bunlardan biri Abhazya, diğeri de Güney Osetya idi.

Samaçablo Nasıl Güney Osetya Oldu?
Kamuoyu Güney Osetya denen yerin Gürcistan’ın kalbi denebilecek kadar içerisinde olduğunu, başkenti Tskhinvali’nin Gori’ye kaç kilometre, Tiflis’e kaç kilometre mesafede olduğunu, yüzölçümünün ne olduğunu, burada ne kadar nüfus yaşadığını, bu nüfusun tek etnik yapıdan oluşup oluşmadığını, kaç tane köy, kaç tane kasaba, kaç şehirden oluştuğunu bilmemektedir.

Yine tarihsel açıdan Güney Osetya diye bir yer olmadığını, bir tane Osetya olduğunu, onun da Gürcistan sınırları dışında, Kafkas sıradağlarının kuzeyinde Rusya Federasyonu’na bağlı, başkenti Vladikafkaz olan özerk bir bölge olduğunu, Güney Osetya denen yerin Gürcistan’ın Şida Kartli bölgesi olduğunu, XIX. Yüzyıla kadar Güney Osetya adının kullanılmadığını, XX. Yüzyılda Sovyetleri Birliği döneminde bu adın kasıtlı olarak yerleştirildiğini bilmemektedir.

Burası Gürcistan’ın Şida Kartli bölgesinde “Samaçablo” yöresi olarak adlandırılır. Tarihi adı böyledir. Yani Gürcü Maçabeli Beyleri sülalesinin mülkü. Osetlerin anavatanı ise Osetya’dır. Kafkas dağlarının kuzeyinden güneye doğru Oset göçleri olmuş, Samaçablo’ya daha rahat bir yaşam ümidi ile gelen Osetler buralarda Gürcü Maçabeli beylerinin yanında çalışmışlardır. 1725 yılında ise Rus Kazakları tarafından baskı altına alınan Osetlerden çok sayıda kişi Kafkas sıradağlarını aşarak güvenli gördükleri dağların güney yamacına, Gürcistan’a sığınmıştır. Ancak Gori’ye, Tiflis’e çok yakın, coğrafi olarak buralarla bütünlük arz eden arada hiçbir coğrafi engelin bulunmadığı bu gölgenin adı daha sonra Rusya tarafından değiştirilmiş, SSCB döneminde bu terminoloji kasıtlı olarak, kendi çıkarlarına uygun şekilde Gürcistan’ı mümkün mertebe küçük parçalara ayırmak isteyen Rusya tarafından yerleştirilmiştir. Gürcistan’ın işgal altında olduğu veya savaşlarla zayıf duruma düştüğü zamanlarda, talan ve ganimet elde etmek için buraya gelen saldırgan Osetler de her zaman olmuştur.

Samaçablo Feodal Dönem Gürcistan’ında Eristaviler (Derebeyi) tarafından yönetilen coğrafi bölgelerden biri idi. XV. Yüzyıla kadar Samaçablo adı da kullanılmazdı. Burası Şida Kartli bölgesi içerisinde yer alıyordu. Samaçablo Liakhvi Nehrinin orta ve yukarı havzasında tarihi “Açabeti” vadisinde bulunmaktadır. Samaçablo adı Davit Maçabeli adı ile ilişkilidir. Davit Maçabeli’nin ailesi Aznauri (Bölgesel yönetici-Derebeyi) olup Maçabeli soyundan gelmektedir. Onların daha eski ataları da Tavkhelidze soyu olup Aznauri (Derebeyi) idiler. Maçabelilerin yurdu anlamına gelen Samaçablo’nun yönetim merkezi Açabeti idi. Burası aynı zamanda Maçabeli soyundan gelenlerin defin yeri olup Tiri Manastırı ve Sabatzminda burada idi.

Buradaki kiliseler Nikozi Piskoposluğuna bağlı idi. Samaçablo’nun güney kesimleri verimli tarım alanlarından oluşmakta idi. Yukarı kısımları ise daha çok arpa ekilebilen alanlardan oluşup hayvancılık gelişmişti. Samaçablo’nun oluşması ve bölge olarak genişlemesi Gürcü Krallarının iktidar gücünün azalması ile ilişkili idi. Samaçablo’nun doğu sınırında Ksani Eristaviliği, güneyinde Pavlenişvili ve Amilakhvarilerin arazileri, güney-batısında Sakaplanişvilo arazileri, kuzey-doğuda Raça Eristaviliği vardı. Kuzeyde ise Dvaleti dâhil bugün Güney Osetya denen yerlerin tamamı Maçabelilerin idi. 1850 yılında Samaçablo Eristaviliği Ruslar tarafından lağvedildi. Bu tarihe kadar Osetler buralara Osetya’dan (bugünkü adı ile Kuzey Osetya) gelen ve Maçabelilerin emrinde arazi işlerinde çalıştırılan kişilerdi. Bu tarihte, Maçabeliler ile Osetler arasında ağırlaşan sınıfsal mücadeleyi körükleyip sonrasında müdahale eden Ruslar Maçabeli soyundan gelen 2000 haneyi mağdur ederek ellerindeki toprakları aldı.

XIX. Yüzyıla kadar Gürcü, Rus ve başka kaynaklarda “Güney Osetya” terimine veya Osetya’nın Kuzey ve Güney olarak ayrılmasına rastlanmamaktadır. Bu söylem ilk olarak 1830’lu yıllarda ve çok nadir olarak kullanılmıştır. 

Gürcistan’ın, Şida Kartli bölgesinin bir parçası olan bu bölge ve Abhazya da dâhil olmak üzere, uluslararası toplum tarafından tanınan sınırlarının yüzölçümünün 69.700 km2, Türkiye’nin yüzölçümünün 814.578 km2 olduğunu hatırlatmak, Gürcistan deyince toplamda Türkiye’nin yaklaşık %8,5 büyüklüğünde küçük bir coğrafya parçasından söz ettiğimizi anlatmak açısından anlamlıdır. Güney Osetya denen yer de bu 69.700 km2 içerisinde 3.900 km2 alan teşkil ediyor. Bu hali ile örneğin 7436 km2 yüzölçümlü Artvin ilinin yaklaşık yarısı kadar bir yerdir. Başkent Tskhinvali Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e kuş uçuşu sadece 85 km, Gori’ye ise 28 km uzaklıktadır. Yani o kadar içidir Gürcistan’ın… Nüfusu 70.000 kişidir. Kendisi de küçük bir yer olan Tskhinvali kentinin nüfusu 40.000 olup başka bir şehri bulunmamaktadır. Tskhinvali merkezi dışında dört adet kasaba vardır. Bölgenin güney ve doğu taraflarında 2008 savaşına kadar daha çok Gürcüler yaşamakta idi. Bu halkın çoğu bugün yerlerinden sürülmüştür.

S.S.C.B. Dönemi Gürcistan Açısından Trajedinin Devamı Demektir
Çarlık Rusya’sı sonrasıda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (S.S.C.B.) dönemindeki uygulamalar S.S.C.B.’nin de aslında bir Rus İmparatorluğu olduğunun göstergesidir. Neticede 1921 yılında Gürcistan Kızıl Ordu tarafından işgal edilip bağımsızlığını tekrar kaybettikten sonra trajedi devam etmiştir. 70 yıl boyunca Bolşevik Rusya’nın yönetimi altındaki Gürcistan’da Gürcü aydınlarının, aristokrasisinin, din adamlarının neredeyse tamamı imha edildi ve aynı zamanda 400.000 genç Gürcü yani neredeyse dönemin her üç Gürcü erkeğinden biri II. Dünya savaşında öldü.

1922 yılında Moskova’dan gelen emir doğrultusunda Gürcistan komünistleri tarafından binlerce yıllık Gürcistan toprağı olan Samaçablo Osetlere hediye edildi ve böylece Gürcistan içinde “Güney Osetya Özerk Bölgesi” oluşturuldu. O tarihlere kadar “Güney Osetya” diye bir terimin olmadığı sır değildir. Ne coğrafik, ne politik olarak Güney Osetya terimine bu tarihlere kadar hiçbir kaynakta rastlanmamaktadır.

Bugün Kuzey Osetya denen, aslında adı sadece Osetya olan kuzey bölgesi ile Güney Osetya denen yerin fiziki bağı bulunmamaktadır. Güney Osetya tüm coğrafi özellikleri, tarihi ile Gürcistan’ın parçası-tam ortasıdır. S.S.C.B. döneminde açılan Roki tüneli kuzeyi güneye bağlayan tek geçit yolu olup bu tünelin açılması Gürcistan için büyük bir zaaf meydana getirmiştir. Burada bir geçit oluşturulması fikri Lenin dönemine kadar dayanmaktadır. Bu fikir uzun müddet hayata geçirilememiş, nihayet 1975 yılında güneyden Gürcistan tarafından tünel inşaatı başlatılmış, 1976 yılında da kuzeyden yani Osetya tarafından karşılıklı olarak başlanmış, tünelin açılması 1983 yılında tamamlanmış, 1986 yılında ise resmi açılış gerçekleşmiştir. Ayrılıkçı hareketlere imkân veren en önemli faktör işte o zaman hazır hale gelmiştir. Kuzeydeki Osetya’yı güneye bağlayan yeni inşa edilmiş bu tünel vasıtası ile farklı gruplardan oluşan binlerce sayıda silahlı ve davetsiz kişi güneye geçerek Tskhinvali ve Cava’da yeni görevler üstlenmiştir.

1991 Yılında Bağımsızlık Sonrası Gürcistan
Gürcistan’ın 1991 yılında S.S.C.B.’den ayrılarak bağımsızlığını elde etmesi kolay olmamıştır. Kuzey Kafkasya’nın tamamını günümüzde de Rusya içerisinde tutmayı başaran Rus yönetimi Güney Kafkasya’dan da hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Ermenistan Rusya için hiçbir zaman sorun teşkil etmemiş ancak Azerbaycan karşısında Ermenileri kullanarak Azerbaycan’ı cezalandıran, topraklarının üçte birini Ermenilere hediye eden Rusya, Gürcistan’ı da Abhazya ve Güney Osetya problemleri ile cezalandırmayı sürdürmektedir. Bu iki bölge sayesinde Kafkasya’nın Güney bölgesindeki yerini sağlamlaştırmakta, Gürcistan’ın içinde olmaya devam etmektedir.

Gürcistan’ın Rusya ekseninden iyice uzaklaşması, Gürcistan’daki politik gelişmeler, NATO’ya üye olma isteği ve uluslararası ilişkilerindeki olumlu-olumsuz gelişmeler nedeni ile Gürcistan’ı 2008 yılında bir kez daha vurmuş, Samaçablo’ da geriye kalan Gürcü nüfusunu öldürerek-sürerek yok etmiş, sonuçta kendi askeri ve siyasi varlığını perçinlemiştir.

Gürcistan’ın başkentine 80 km, büyük kentlerinden Gori’ye ve diğer bölgelerine 20 km mesafedeki müttefik olmayan bu Rus askeri varlığı Gürcistan’ın kalbine saplanmış bir hançerden farksızdır. Rusya oluşabilecek yeni kriz ortamlarında Gürcistan’ın başkenti dâhil her bölgesini kısa sürede işgal edebilecek imkâna sahiptir. Durum değişmediği sürece Samaçablo’da yaşayan, tüm geçimlerini Rusya’ya bağlamış olan ve tamamı Rusya pasaportu taşıyıp bununla gurur duyan Osetlerin sık sık dile getirdiği Rusya’ya bağlanma istekleri, uluslararası şartlar müsait olduğunda Rusya tarafından büyük bir memnuniyetle yerine getirilecek, Rusya burada bir adım daha ileriye gitmiş olacak, eski mağdurlar bir tarafa topraklarından 2008 yılında sürülmüş olanların mağduriyeti de maalesef hiçbir zaman dinmeyecek, geri dönmelerine kimse yardım edemeyecektir. Kalbindeki hançerle Gürcistan’ın sağlıklı olamayacağı açıktır. Sağlıklı olabilmek için bu hançeri söküp alması gerektiği halde bu haliyle Rusya’yı mağlup etmesini emekleyen küçük bir çocuğun büyük bir adamla mücadele etmesine bezetmek mümkün olup NATO gibi uluslararası güçler de bunu sağlamayacaktır. Gürcistan alternatif olarak, nefesi her an ensesinde olan bu büyük güç Rusya ile karşılıklı çıkarlar çerçevesinde görüşme masasında sorunu çözmeye çalışacak veya kimi uzmanların bir gün mutlaka dağılacağını ifade ettiği Rusya Federasyonu’nun bu duruma gelmesi halinde bölge normalleşme fırsatı bulacaktır.

Tüm bunlar olup biterken bölgede ve çevresinde çok acı yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor ancak kişisel veya politik çıkarlar uğruna bunun saptırılması insanlık ayıbıdır. Güney Osetya diye bir yer yoktur. Orası Şida Kartli’dir. Tüm dünyada olduğu gibi insan olarak burada yaşanmış ölümleri, sürgünleri, yaşanmakta olan dramları görebilmeliyiz.

01.01.2013








 

Copyright © 2013 Gurcu.org Ana Sayfa