Türkçe - ქართული
Ana Sayfa - İletişim
 
 

  Gürcüler Kimdir?

  Gürcüce Öğrenelim

  Türkiye'de Anadil Öğrenimi

  Türkiye'de Gürcü Sanatı

  Kitaplık

  Gürcistan

  Gürcistan’ın Sorunlu Bölgeleri

  Tarih

  Görüş - Düşünce - Makale

  Kültür

  Apkhazeti Tarihi

 
   Gürcüler

Anavatanı Kuzeydoğu Anadolu, Doğu Karadeniz Bölgesi ve Gürcistan olan köklü bir halktır. Bu halk Gürcistan’da Kartveli, batı dünyasında Georgian olarak bilinir. Günümüzde Gürcistan’da Türkiye’de, Azerbaycan’da, İran’da, Rusya’da, Avrupa’da yaşayan Gürcüler vardır. Gürcistan dışında otokton Gürcülerin yaşadığı ülkeler Türkiye ve Azerbaycan’dır. Türkiye’nin Gürcistan sınırındaki bölgelerinde ve Azerbaycan’ın Gürcistan sınırındaki Saingilo ya da Hereti isimli bölgede yaşayan Gürcüler otokton Gürcülerdir.

Türkiye vatandaşı Gürcülerin bir kısmı otokton-yerlidir. Bir kısmı ise bugünkü Gürcistan sınırları içerisinden göç etmiştir. Ancak Gürcistan’dan göç edenler de Türkiye’ye başka bir devlet vatandaşı olarak değil Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı sıfatı ile göç etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu toprak kaybedip küçülürken, doğup büyüdükleri yurtları bir imparatorluktan başka bir imparatorluğun, Rusya’nın eline geçen Gürcüler, Gürcistan topraklarından, vatandaşı oldukları Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalan Anadolu topraklarına göç etmişlerdir. Acara, Batum, Çürüksu (Kobuleti), Artvin çevresi gibi yerlerden yapılan büyük göçler 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonrasında olmuştur. Ardahan, Ahıska (Akhaltsikhe) gibi yerlerden ise oraların daha önce 1829 yılında Rusya’nın eline geçmesi üzerine yaşanmış göçler de vardır.

1878 yılı Rumi takvime göre 1293 yılına tekabül eder ve bu savaş Osmanlı tarihinde 93 harbi olarak bilinir. Savaş sonrası yaşanan göçle Osmanlı İmparatorluğunun gerek Balkanlarda kaybettiği topraklardan gerekse Gürcistan’dan gelenler için kısaca 93 Muhaciri ifadesi kullanılır. O dönemde Acara terimi sadece bugünkü Keda-Şuakhevi-Khulo ilçelerini kapsayıp Aşağı Acara ve Yukarı Acara olarak iki kısımdan oluşuyordu. Dolayısıyla Acara’lı Gürcüler bugünkü Türkiye Gürcülerinin aslında küçük bir kısmını oluşturmakta, eski tanımlamaya göre örneğin Çürüksulu, Batumlu, Artvinli, Şavşatlı, Ardanuçlu, Ardahanlı Gürcüler Acaralı sayılmamaktadır. Bugün ise Acara Bölgesi Batum ve Kobuleti’yi de içine alır.  

Hem Balkanlarda hem de bu bölgede kaybeden Osmanlı İmparatorluğu, Çürüksu’ya savaşarak, büyük kayıplar vererek giren Rus Ordusuna Batum merkezini savaşmadan teslim etmek zorunda kalmıştır. Batıda İstanbul’a kadar (Yeşilköy) gelen Rusya İmparatorluğu’ndan İstanbul’u ve diğer bölgeleri kurtarabilmek için bunu kabul etmişti. 93 harbinde ve daha önce 1828-1829 yılındaki savaşta Osmanlı İmparatorluğunun Rusya’ya kaybetmiş olduğu topraklardan önemli kısmını oluşturan, bugünkü Artvin, Rize, Ardahan, Kars illerini kapsayan bölge Muhacir Gürcülerin Anadolu içlerine göçünden çok sonra, XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde tekrar Türkiye sınırları içerisine girmiştir.

Artvin’in bazı bölgelerindeki otokton Gürcüler dışında, göçle gelen Türkiye Gürcüleri’nin devletin iskân politikasının bir gereği olarak, günümüzde toplu olarak yaşadıkları bir bölge veya şehir bulunmamakta olup Türkiye’nin her tarafında dağınık şekilde kendi kurdukları köylerde veya karışık şehirlerde yaşamaktadırlar. Türkiye’de Gürcü veya diğer halkların ne kadar nüfus oluşturduğuna dair gerçekçi bir tespit yapılmamıştır. Herkes için olduğu gibi Gürcü nüfusu için de bugüne kadar ifade edilen tüm rakamlar tahminlerden ve varsayımlardan öteye geçmemektedir. Ancak Gürcüler için şu kadarını ifade etmek gerekir ki; hem bugün Türkiye sınırları içerisinde olan Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu’daki otokton Gürcülerin anavatanı diyebileceğimiz topraklarda, hem de günümüz Gürcistan’ı sınırları içerisinde bulunan topraklarda yaşayan Gürcü nüfusunun yaklaşık %80’inin XIX. Yüzyıl içerisinde göç ettiğine dair bilgiler vardır. Bu bölgelerden göç halen batıya doğru devam etmektedir. Buradan hareketle Gürcülerin Türkiye’deki nüfusunun birkaç milyondan az olmadığı kesindir.

Hangi Dili Konuşuyorlar?
Gürcistan’da yaşayan Gürcüler kendi dillerinde Gürcüce konuşmakta, yazmakta, her alanda bu dili kullanmaktadır.

Türkiye’de yaşayan Muhacir Gürcüler ana dilleri Gürcüceyi göç ettikleri ana yurtlarından yeni yurtlarına getirmişlerdir. Geldiklerinde çoğu sadece Gürcüce konuşabiliyorken bugün itibari ile büyük çoğunluğu sadece Türkçe konuşabilmektedir. Göç etmeyip yerlerinde kalan Türkiyeli otokton Gürcülerin çoğu da aynı durumdadır. Gürcüler XIX. Yüzyılın son çeyreğinde başlayan göçlerle geldikleri yeni yurtlarında yeni hayatlarına, yeni çevrelerine çok iyi uyum sağlamış, XX. Yüzyılın ortasından itibaren ise hem muhacir hem de otokton Gürcüler bilinen sebeplerle dillerini kaybetmeye başlamışlardır. Hatta son kuşakların ana dili de değişmiş olup artık yeni neslin çoğunun ana dili Gürcüce değil Türkçedir. Ancak dilini kaybetmek istemeyen Gürcüceyi unutmamakta direnen aile ve fertlerin sayısı az değildir. 1991 yılında yeniden bağımsızlığını elde eden anavatanları Gürcistan ile Türkiye arasında gelişen ilişkilerin getirdiği olumlu hava, Gürcü dilinin kullanıldığı bu dünya ile yeniden irtibat kurulması, Gürcistan televizyon yayınlarına ulaşılabilmesi imkânı, internet vb. nedeni ile unuttukları dillerini yeniden öğrenme isteği duyan çok sayıda Gürcü, bu zor işi başaracak kolay çözüm yolları aramaktadır. İlginç bir durumda şudur ki Marmara Bölgesinde yer alan, Artvin’den göç etmiş insanların kurduğu ve geldikleri eski köylerinin isimlerini gayrı resmi de olsa taşıyan köylerde Gürcüce hala yaşıyor ve konuşuluyorken, bu köylerin bazılarının geldiği, akrabalarının halen yaşadığı Artvin’deki eski köylerinde Gürcücenin bilinmediği görülmektedir.

Dünyada Gürcistan ve Türkiye dışında yaşayan Gürcüler de vardır. Rusya’da 1 milyona yakın Gürcünün çalışmak için orada bulunduğu, Gürcistan ile irtibatlarının sürdüğü biliniyor. Aynı şekilde son dönemde Türkiye’ye ve Avrupa ülkelerine çalışmaya giden Gürcistan vatandaşları zaten Gürcistan’da doğup büyüdükleri için hâlihazırda bu konuda bir sıkıntıları söz konusu değildir. Ancak ülkelerine geri dönmedikleri takdirde onların gelecek nesillerinin akıbetinin ne olacağı bellidir.

Bu grupları bir kenara bırakırsak Türkiye Gürcülerine benzer şekilde yerleşik Gürcü diye tanımlayabileceğimiz, çok sayıda Gürcünün asırlar önce göç ettiği başka bir ülke de İran’dır. İran Gürcülerinin göç hikâyesi Türkiye Gürcülerinkinden farklılık gösterir. Onlar XVI. Yüzyılda Doğu Gürcistan’dan Kakheti ve Kvemo Kartli Bölgesinden “sürgün edilmiş” Gürcülerdir. İran hükümdarı Şah Abbas Doğu Gürcistan’ı tamamen Gürcü nüfusundan temizleyip oralara kendi halkını yerleştirmek istemiş, Kakheti ve Kvemo Kartli Bölgesinde öldürülenlerden geriye kalan halktan 600 bin kişiyi İran içlerine sürmüştür. Sürgün edilenlerin bir kısmı sağ olarak İran’a ulaşabilmiş, değişik bölgelere yerleştirilmişler, ancak sadece İsfahan Eyaletinin Pereidan (Feridun) bölgesine yerleştirilenler burada toplu olarak bir arada yaşadıkları için dillerini bugüne kadar koruyabilmiştir. Türkiye Gürcülerinden farklı olarak sürgün edilme psikolojisi onlara başka duygular vermiştir. Pereidan Gürcüleri bugün dahi Gürcüce konuşabilmekte olup içlerinde Gürcü alfabesi ile okuyup yazabilen çok sayıda insan bulunmaktadır.

Türkiye gibi otokton Gürcü nüfusunun yaşadığı bir başka ülke de Azerbaycan’dır. Orada yaşayan Gürcülerin büyük çoğunluğu Gürcistan’daki Gürcüler gibi Ortodoks Hıristiyan olup yaşadıkları Hereti bölgesi Azerbaycan’ın Gürcistan’a komşu bölgeleridir. Tarihsel açıdan Hereti eski Gürcistan’ın bir parçası ve Kakheti Krallığı içerisinde, halkı da Gürcü idi. Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan’a verilen bu bölge Azerilerin bölge halkına verdiği İngilo ismine istinaden Gürcüler tarafından Saingilo adı ile de anılmaktadır. Bu bölge halkı Azerice yanında kendi dilleri Gürcüce’yi de bilmekte ve kullanmaktadır. Saingilo Gürcüleri’nin demokrasinin gelişmediği Azerbaycan yönetimi tarafından kültürel haklardan yoksun bırakıldığı ve yoksulluk içerisinde yaşadığı sır değildir.

Gürcülerde Dini İnanç
Gürcüler milattan sonra birinci yüzyıl öncesi çok tanrılı bir inanca sahip idiler. Mtskheta’da Armazi isimli Baş Tanrıları, Gaimi, Gatsi isimli ve daha başka tanrıları vardı. Hz. İsa’nın Peygamberliğinin ardından Milattan sonra I. yüzyılda ilk olarak Anadolu’dan Antakya’dan gelen Aziz Andrea vasıtasıyla Tao-Klarceti ve Meskheti Bölgesi Gürcü halkı Hıristiyanlıkla tanıştı. IV. Yüzyılda ise Kapadokyalı Azize Nino’nun çabalarıyla Hıristiyanlık Gürcistan coğrafyasında yaygınlaştırıldı ve aynı zamanda resmi din oldu. Gürcistan halkının çoğunluğu bugün de Ortodoks Hıristiyan’dır.

Samtskhe-Cavakheti Bölgesi Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altında iken bu bölgede ve bugünkü Artvin-Ardahan çevresinde yaşayan Gürcü nüfusunun bir kısmı Ortodoks Hıristiyanlıktan Katolik Hıristiyanlığa geçmiştir. İddia edildiğine göre bu Mezhep değişikliğinin sebebi Ortodoks Hıristiyanlara tanınmayan imtiyazların Katoliklere tanınmasıdır. Katolikler Papa koruması altında idi ve Osmanlı Padişahı nezdinde XVIII. - XIX. Yüzyılda dokunulmazlıkları vardı. Müslüman olmak istemeyen bu halk da Hıristiyan kalabilmek için Katolik Mezhebine geçmiştir. Katolik Gürcülerin çoğu bu bölgeden XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Rusya Akhaltsikhe (Ahıska) ve çevresini ele geçirdikten sonra İstanbul’a bir kısmı da Avrupa’ya göç etmiştir. İstanbul’da yaşanan 6-7 Eylül olayları Rumları hedef almış olmasına rağmen tüm gayrimüslimler Rumlarla aynı akıbete uğramış, Katolik Gürcüler bu olaylar sonrasında İstanbul’u terk etmek zorunda kalmış ve Avrupa’ya göç etmiştir. 6-7 Eylül olaylarına kadar İstanbul’da yaşayan Katolik Gürcü sayısının elli bin civarında olduğu sanılmaktadır.

Gürcüler İslam dini ile ise ilk kez VIII. Yüzyılda Arap akınları ile tanıştı. Müslüman Araplar VIII. Yüzyılda Doğu Gürcistan’a girerek Tiflis ve çevresini ele geçirdiler ve Tiflis dört asır Arap egemenliğinde kaldı. İlk Müslüman Gürcüler bu dönemde ortaya çıkmıştır. Tiflis tekrar Gürcü hâkimiyeti altına girdikten sonra da burada Müslüman nüfus varlığını sürdürmüştür. Acara Bölgesi, Samtskhe-Cavakheti Bölgesi, Türkiye’nin Kuzey-Doğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Karadeniz’de yaşayan Gürcü halkı ise Osmanlı İmparatorluğunun buraları XV. Yüzyıl sonlarında ele geçirmesinden sonra kademeli olarak Müslüman olmuş, XVI. Yüzyılda başlayan bu İslamlaşma süreci bazı ücra bölgelerde XIX. Yüzyıl başlarına kadar devam etmiştir. Türkiye’de yaşayan Muhacir ve Otokton-Yerli Gürcüler bu dönemde Müslüman olmuş Gürcülerin soyundan gelmektedir.

Gürcüler Türk Müdür?
Köken olarak Gürcülerin durumu ve bugünkü Gürcülerin ne oldukları hususu ayrı ele alınmalıdır. Tarihsel açıdan ele alınacak olursa Gürcüler bugünkü Gürcistan, Türkiye’nin Kuzey-doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgesinin yerli ve kadim halkıdır. Gürcülerin akraba toplulukları bu bölgenin yerli halkları arasında aranmalıdır. Bu bölgeler dışında Gürcülerin tarihsel açıdan akraba toplulukları sayılabilecek Türk veya günümüzde yaşayan başka milletler bulunmamaktadır.

Günümüz Gürcüleri ele alınacak olursa bilhassa Türkiye Gürcülerinin Türklüğünden söz etmek ancak mümkün olabilir. Türkiye Gürcüleri geldikleri yerden başlayarak yaklaşık dört yüzyıldır, XVI. Yüzyıldan itibaren önce Osmanlı İmparatorluğu, sonra da Türkiye olmak üzere Türk egemenliği altında yaşamaktadır. Bu uzun sürecin sonunda köken olarak Gürcü olanların bir kısmı Gürcü olduklarını bile hatırlamamaktadır. Bir kısım Gürcülerin, dedelerinin veya ninelerinin bazıları Gürcü olup onlar köken olarak karışık bir haldedir, bu durumda olanların çoğu da bilinç olarak Türk’tür. Bazıları beş, altı hatta yedi kuşak öncesine kadar geçmişini bildiğini, atalarının tamamının Gürcü olduğu başka hiçbir karışım olmadığını, kendi dedesinin Türkçe dahi bilmediğini ifade eder, kendisini Gürcü olarak da tanımlamasına rağmen Müslüman Gürcülerin diğerlerinden farklı ve aslında Türk olduğunu düşünür. Geçmişlerinin Gürcü olduğunu hatırlayıp ifade eden bir kesim ise, kentlerde her türlü maddiyata çoktan kavuşmuş, iyi imkânlarla hayatını sürdürdüğü, iyi bir statüye sahip olduğu halde ya da yaşam mücadelesi verdiği halde hayatında Gürcülüğüne dair hiçbir iz, ona Gürcülüğünü hatırlatacak hiçbir şey bulunmamaktadır.

İnsanların milliyetinde kan tek başına belirleyici olmamaktadır. Cumhuriyet öncesi gelişen süreç, Cumhuriyet sonrası geliştirilen yeni Millet tanımlamaları ile Orta Asya kökenli eski Türklerin yerini içine onlarla birlikte başka eski halkları ve tabii ki Türkiye Gürcülerinin büyük kısmını da alan yeni bir Türk Milleti tanımı ortaya çıkmıştır. Buna göre kökeni Gürcü olsa da Türkiye Gürcülerinden kendini Türk olarak tanımlayanlar için bu ifade doğru olup, birlikte geçen dört asır da bunun gerçekleşmesi için yeterince uzun bir süredir. Günümüzde kendini sadece Gürcü olarak tanımlayanlar ise sadece Gürcü olmakla beraber onlar da gelecek nesillerine dillerini ve bu aidiyet duygusunu aktarabilmenin endişesini taşımaktadır. Ancak her halükarda unutulmaması gereken şu ki ünlü Pesvebi filmindeki ifade ile; “bir ağacın büyüklüğü gövdesinden itibaren değil, köklerinden itibaren ölçülür.”

Gürcüler Bir Anadolu Kavmi Olan Hatti Soyundan Mı Geliyor?
Gürcülerin kökeni ve etnik yapısı ile alakalı sitemizde yayımlanmış olan Roland Topçişvili’ye ait “Gürcü Etnik Tarihi” isimli video kısaca birçok konuya açıklık getirmektedir. Bunun dışında görüşler de vardır.

Gürcülerin kökeni ile ilgili bir iddia onların Anadolu’da Milattan Önce XIII. Yüzyıldan itibaren hüküm sürmüş olan Hatti’lerin soyundan geldiği iddiasıdır. Prof. Dr. Tariel Putkaradze şunları ifade eder:

Hattiler dünyanın en eski halklarından biri olup İ.Ö. XIII. Yüzyıldan itibaren Anadolu’da (Kapadokya ve Pontus bölgesinde) yaşamışlardır. Güçlü Hatti devleti 1000 yıl varlığını sürdürmüştür.

Sümer ve Huri dili gibi Hatti dili de ergatif yapıda ve eklemeli dil olarak kabul edilmektedir; uzmanlar bu dilin bu günkü, Kartveluri (Gürcüce, Svanca, Megrel-Lazca), Abhazca-Adıgece (Çerkezce) dilleri ile akrabalığı olduğunu düşünüyorlar (Kr. Kirbali, İ. Dunaevskaia, V. İvanovi). Eski Yunanca yazıtlarda (örneğin İoseb Plavius) ve günümüz bilimsel verilerine göre büyük ihtimalle Hatti devleti halkının önemli kısmını Gürcülerin ataları-ilk Gücü boyları (Taballar, Moskhiler…) oluşturmaktaydı.

İ.Ö. ikinci binyılın ortalarında Hattilerin ülkesini Hint-Avrupalı kabileler (Neşalılar) ele geçirdiler; ancak ülke yine de ismini korudu. Yapısı değişmiş versiyonu ile devlet yine Hatti Devleti idi. Devletin resmi dili olan Hatti dili dışarıdan gelmiş olan Hint-Avrupa etnik grubundan kabilelerin dili ile değişti ve Hitit dili ortaya çıktı. Fakat doğal olarak Hatti kabilelerinin dil-şiveleri de her dönemde varlığını sürdürdü. Kelimelerin büyük bölümü temel yapı gibi daha sonra gelen dillere de girdi (doğrusu bu yapıların sayesinde birçok Hattice kelime korundu).

Günümüz araştırmaları eski Hatti şiirlerinin değişmiş hallerinin derinlemesine ve yaygın olarak Kartveluri dil grubu ve başka ibero-kafkas dillerinde muhafaza edildiğini gösteriyor. Gürcü dili (Kartveluri) ve Hatti dilinin benzerliği Gürcü-Hatti akrabalık bağı için herkese ciddi perspektif sunmaktadır.

Neşalılar’dan sonra Kapadokya’yı sırasıyla Asurlular, İskitler, Kimerler, Persler, Yunanlılar, Romalılar, Araplar ve Selçuklu Türkleri ele geçirdiler. 1399 yılında Kapadokya Osmanlı İmparatorluğunun eline geçti.

Kapadokya’daki Tokalı Kilisesi bizim için oldukça ilginçtir çünkü Meryem ana freski burada Gürcüstan’da bilinen “şen khar venakhi” gibi iyi korunup günümüze ulaşmıştır. Uzmanların görüşüne göre bu fresk on ikinci yüzyıl Gürcistan sınırları çevrelerindekilerle benzerlik gösteriyor.

Gürcistan’ın seçkin Azizleri Azize Nino, Aziz Giorgi, Grigol Ğvtismetkveli (Gürcüstan’ı aydınlatanlardan), değerli İone Zedanzneli ve onun on iki öğrencisi; Abibos Nekreseli, Anton Martkopeli, Davit Gareceli, Zenon İkaltoeli, Tadeoz Stepancmindeli, İse Tsilkneli, İoseb Alaverdeli, İsidore Samtanveli, Mikael Ulumbueli, Piros Breteli, Stefane Khirseli ve Sio Mğvimeli’nin Kapadakyalı oldukları onaylanmış bir gerçektir.

Gürcüler için özellikle Ihlara Vadisi de ilginçtir; Bu vadi Vardzia ve Vani’deki taş yapılara çok benziyor. XIII. Yüzyılda inşa edilen Aziz Giorgi Gürcü Kilisesi burada bulunmaktadır. Yunanca kitabelere bakılırsa kilisedeki duvarların birinde Aziz Giorgi freskinin sol tarafında Gürcistan Kralı Tamar’ın (Tamar Mepe) torunu Tamar Bagrationi’nin freski varmış. Onun elinde kilisenin maketini tuttuğu belirtilmiştir. Tamar Bagrationi Anadolu Selçuklu Devletine gelin gitmiş (II. Gıyasettin Keyhüsrevin karısıdır) olup kendisi Gürcü Hatun olarak anılmaktadır.

Kaparokya’da XX. Yüzyıla kadar Gürcü köyleri vardı. Burada Gürcüce yer isimleri korunmuştur, örneğin; tuti, katha, gorci, khaşuri, tokharisi, nazrakhuli… 

Kayseri’nin eski adı Mazakha/Mazaka’dır. İ.Ö. IX.-XII. Yüzyıl Asur kaynaklarında Tabal Ülkesi (Ta-ba-lu) araştırmacıların çoğuna göre antik çağın büyük Kapadokyası içerisinde sayılmaktadır; örneğin B. Landsbergerin varsayımına göre Tabal eski Mazaka’da, bugünkü Kayseri bölgesinde güney batı Kapadokya’da idi. Tarihi kaynaklarda ve bilimsel literatürde Tubal/Tobaliden Tibarenler, Tiberler, İberler yani Gürcülerin geldiği, yani köklerinin buraya dayandığına dair kanıtlar bulunmaktadır (İoseb Plavius, Vivian De Sen Marten, Niko Marr, İ. Javakhişvili, P. İngorokva, S. Janaşia….).

İlginçtir ki Mazakha/Mazaka Muşkta/Moşkta’nın başkenti olduğu gibi açıkça maskh-/masakh-/meskh- lere temel olarak yaklaşmaktadır.  Tahmini olarak Mazakha yöresinde iki Gürcü topluluğu; Tibarenler ve Muşkiler yaşıyorlardı ancak şehrin adı daha çok Masakh>Maskh>Meskh şeklinde Meshi’lerin adı ile ilişkili idi.

Gürcüler ve Basklar Akraba Mıdır?
İ.Ö. Gürcü Krallığının adı Kartli olup bu devletin adı İberia olarak da bilinir. İberia aynı zamanda İspanya Yarımadasının da adı idi. Bu isim benzerliği nedeni ile İspanya Yarımadasında yaşayan ve İberia’lıların torunları olarak bilinen Bask halkı ile Kartli-İberia Krallığı halkının yani Gürcülerin akrabalığı hususu her iki taraf için merak konusudur. Bu isim benzerliğinden yola çıkarak yapılan çalışmalarda Gürcü ve Bask dilleri arasında benzer kelimeler de bulunmuştur. Ancak unutmamak gerekir ki farklı diller arasında ortak kelimeler birçok dil arasında bulunabileceği gibi, başka dillerle Gürcüce arasında bulunan ortak kelime sayısı Baskça ile olan ortak kelimelerden çok daha fazladır. İki ülke isminin aynı olması bu iki ülke ile de alakalı değildir. Yani ne İspanya’dakiler ne de Gürcistan’dakiler kendi ülkelerine İberia demiyordu. Bir görüşe göre, İberia, Fenikelilerin bu iki ülke için de kullandığı bir isimdi. Fenikeliler kendi dillerinde deniz aşırı çok uzak ülke anlamına gelen bu İberia terimini hem Gürcistan, hem de İspanya yarımadası için kullanmıştı. İberia isminin kaynağı budur. Kısaca söylemek gerekirse Bask ve Gürcü haklarının akrabalığı söz konusu değildir.

 








 

Copyright © 2013 Gurcu.org Ana Sayfa