
Kartvel (Gürcü) toplumu bugün biçok sorunla karşı karşıyadır, bunlardan öncelikle altı çizilmesi gerekenlerin ilki siyasi sorunlar ve onun etkisi ile bilimsel, kültürel v.b. problemlerdir. Etnolojinin gelişiminin, etnik politikaların yoluna koyulmasının vb. ne faydasının ve neden zorunlu olduğu Kartvel (Gürcü) toplumunda bugün yeterince kavranamamıştır. Bu ve bugün aktif olan ve dikkate almamız gereken başka birçok problemle ilgili “Tbilisi Times” olarak Gürcü bilim camisasının seçkin ve başarılı etnoloğu bayan Rozeta Gucecieni ile konuştuk.
Rozeta hanım, röportajın başında Gürcistanda etnoloji biliminin durumuna değinmek istiyorum, bu bilime ne kadar önem veriliyor ve aynı zamanda onun popülarizasyonu ne kadar gereklidir?
Etnoloji günümüzün geçerli bilim dallarından biri olup etnik kültürlerin formasyonunu ve gelişimini, etnokültürel süreçleri, toplumlar arası ilişkilerin geleneksel şekillerini ve anlaşmazlıkların çözümü imkanlarını araştırır. Gelişmiş ülkelerde bilimin bu alanına büyük önem veriyorlar çünkü bu bütünsel bir bilimdir ve onun zengin tecrübelere dayalı malzemelere sahip olmasına bağlı olarak şu veya bu etnik kültüre yönelik gelecekteki sonuçları tahmin etme imkanı da vardır. Gürcistan’da birkaç etnik araştırma merkezi var: Tiflis İvene Cavakhişvili Üniversitesi İnsani Bilimler Fakültesinde etnoloji bölümü bulunuyor, bu bölümün lisans, yüksek lisans (etnoloji, etnopolitika) ve doktora (antropoloji alanında) programları vardır. Aynı şekilde üniversite bünyesinde enstitü olarak faaliyet gösteren İvane Cavakhişvili Tarih ve Etnoloji Enstitüsu bulunmakta olup burada da etnoloji bilimi ile ilgili iki bölüm; Gürcistan Etnolojisi Bölümü ve Kafkasya Etnolojisi Bölümü vardır. Gürcistan Patrikliği Aziz Andria Üniversitesinde de etnoloji doktora program mevcut olup yakında etnoloji adı altında yüksek lisans programı da faaliyete geçer. Bu üniversitedeki etnoloji doktora programı Gürcistan’da tektir. Ulusal Müze sınırları içinde Giorgi Çitaia Etnoğrafya Müzesi, Canaia Müzesinde de etnoloji bölümü var. Batum’da Niko Berdzenişvili Enstitüsü var… Farklı müzelerde etnoğrafik koleksiyonların sergilenmesine büyük önem veriliyor. Elbette bu yeterli değildir, çünkü etnolojinin etnik kültürün araştırılması konularına yönelik öne çıkan bir bilim dalı olduğunu ve dolayısıyla daha fazla önem verilmesi gerektiğini tekrar ediyorum. Eğitim Bakanlığı bu öneriyi dikkate aldı, onların isteği üzerine okul programı yaptık ve bu program artık okullarda son sınıfta “Gürcistan etnolojisi” adı ile seçmeli dersler arasına alınmıştır. Bence Avrupa’nın tecrübeleri de dikkate alınmalı ve öğrencilerin kendi ülkesinin etnolojisini öğrenmesi tüm okullarda zorunlu konular arasında olmalıdır çünkü bu, vatandaşlığın oluşumunda anadil ve ülkenin tarihi ile birlikte belirleyici role sahiptir.
Gürcü toplumunun gelişim sürecinde etnolojinin rolü nedir?
Etnologların rolü bu bilimin sahip olduğu o imkanlardan dolayı daha fazla olmalıdır. Etnologlar Gürcistan’ın varlığını ve kültürünün tüm nüanslarını herkesten daha iyi biliyorlar, onlar şu veya bu etnik problemi oluşturan sebepleri derinlemesine anlıyor ve sürekli olarak bunların beklenen sonuçlarını da dikkate alıyorlar. İleri ülkelerde tüm bakanlık birimlerinde etnologlar (antropologların) danışman olarak kullanılıyor. Bu etnik kültürün şu veya bu yönünün araştırılmasında, farklı etnik gruplarla ilgili, ekolojik düzen ihlal edildiğinde, göç sürecine bağlı olarak, endemik tarım kültürünün kurtarılmasında ve gelişiminde vb. özellikle önemlidir.
Gürcistan’ın bugünkü etnik politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz, ne kadar doğru yürütülmüştür ve ne sorunlar var?
Böyle bir şey yani etnik politika Gürcistan’da maalesef yok. Etnopolitik bakış, etnik kültürün gelişimi ve kurtarılması konuları ile kesintisiz ilgilenmeyi ifade eder. Devlet dili olan Gürcücenin rolünün kısaltmalarda olduğu gibi medya dilinde son derece azaldığı görülüyor ve yazılı kültür açısından; okullarda ve yüksek okullarda Gürcüce, Gürcistan tarihi ve etnoloji öğrenimine çok az zaman ayrılıyor; Gürcistan’ın ilgili sistemlerinde-burada gözönünde bulundurduğumuz- Gürcü etnopedagojik kazanımları, ulusal gerçeklerin hiçbir bölümü (1801 yılından itibaren Rusya İmparatorluğu Gürcistan Devletini yok ettiği gerçeği) Gürcistan Anayasasında yer almamaktadır. Atılan tek doğru adım Gürcistan’da yaşayan farklı etnik grupların oluşturduğu yerleşim alanlarında devlet dilinin öğretimi programının güçlendirilmesidir.
Sizce bugün Gürcistan’da yaşayan etnik grupların hakları ne kadar korunuyor?
Gürcistan’daki etnik grupların haklarının korunduğunu düşünüyorum, onların kendi anadillerinde eğitim imkanı var ve farklı dini inançlara mensup olanların problemleri de yoluna koyulmuştur ancak maalesef şunu belirteyim ki komşu Azerbaycan’da kendi atalarının kadim topraklarında yaşayan Gürcülerin dini hakları fazlasıyla ihlal edilmiştir, yine Müslüman Gürcüler ise etnik grafikte “Azeri” olarak yazılmıştır.
Başka dini azınlıkların varlığının Gürcü Ortodoks Hıristiyanları arasında neden protesto hissine sebep olduğu konusunda ne düşünüyorsunuz?
Doğal olarak bu soru tüm Ortodoksları ilgilendirmiyor, şahsen benim hiçbir dine mensup kişilerlerle problemim yoktur, eğer o da Ortodoks inancına saygı duyuyorsa. Saldırganlık iki taraflıdır. Gürcistan’da belirli STK’lar ve bazı mezhep mensupları tarafından nasıl bir Ortodoksluk karşıtı histeri olduğunu biliyorsunuz. Herhangi bir Avrupa ülkesinde, kim şu veya bu dine ve onun sembollerine saldırıda bulunursa sorumlu olan kişi veya gruplara ceza uygulanır. Gürcistan’da ise Ortodoksların dini hakları tamamen korumasızdır. Bu bir abartı değildir, gerçektir. Doğrusu bunun için Gürcistan Patriği de bu konuya dikkat çekti. Tabii ki Ortodokslar arasında başka mezheplere karşı hoşgörüsüz olanlar var. Açıkçası bu Hıristiyanlık dışı bir harekettir ve bizim ateist yaşam döneminden kaynaklandığını düşünüyorum. Aynı zamanda Gürcistan Patkikliğine ve ana kiliseye karşı o sürekli saldırılar da son yıllarda belli amaçlar doğrultusunda devam ediyor. Bildiğiniz gibi saldırı saldırıyı doğurur ve herkesten yüksek ahlaklı bir yaşam isteyemeyiz.
Hükümet etnik azınlıkların korunması ve iyi ilişkilerin egemen olması için ne yapmalıdır?
Gürcistan’da yaşayan etnik grupların hiçbir tehlikeye maruz olmadığını düşünüyorum, onların da vatandaşlık kimliğinin esasına özen göstermesi, vatansaşlığa entegrasyonlarının sürmesi ve kendi etnik kültürlerinin gelişimine paralel olarak Gürcistan devlet yaşamına da tüm yönleri ile dahil olmaları esastır.
Türkiye’de ve Azerbaycan’da yaşayan Gürcülerin ne sorunları var, onlar Gürcülüğü nasıl düşünüyorlar ve Gürcü adetlerini ne kadar korumuşlar?
Daha önce söylediğim gibi Azerbaycan’da Gürcü kültürünün gelişimi ve dini haklarının korunması açısından ciddi sorunlar var. Türkiye Cumhuriyetinde ise pozitif eğilimler ortaya çıkmaktadır. Bu yıl yürürlüğe giren kanuna göre herhangi bir etnik gruptan 10 öğrencinin talep etmesi halinde ana dil seçmeli ders olabiliyor. Ümit ederim ki bizim Eğitim Bakanlığı bu eğitim programını zamanında hazırlayıp Türkiye Eğitim Bakanlığının iradesine sunar ve bu kanunun Gürcülere de faydası dokunur. Azerbaycan ve Türkiye’nin otokton Gürcüleri arasında etnik aidiyet duygusu güçlüdür ve Gürcistan bu eğilimin gelişmesini kolaylaştırmalıdır. Bugüne kadar Türkiye’de anadil öğrenimi (kurslar düzeyinde) sadece yerleşik Gürcülerin katkısı, finansmanı ve kaynakları ile gerçekleşiyordu. Etnik kültürün birçok bölümü yaşamaktadır ve esas konu olan anadilin ölümü durdurulabilir.
Söyleşimizde günümüzde toplumda mevcut olan terminolojik probleme de değinmek istiyorum, Gürcistan’da sürekli olarak etnik grupların, bölgesel ünitelerin adlandırılması ve değerlendirilmesi yanlış yapılıyor. Tüm bunlar hakkında siz ne söylersiniz ve özellikle bu konuda bu açıdan hangi sorunlar var?
Haklısınız, medya ve ünlü uzmanların kendileri de sürekli olarak terminolojik hatalar üretiyor. Bu esasen etnik terimin yanlış kullanımına karşılık geliyor. Örneğin gazetecilerin ve bizzat uzmanların büyük kısmı da Türkiye’de yaşayan Kartvellere (Gürcülere) “Türk Gürcü” diyorlar tabii ki bu yanlıştır ve Türkiye’de yaşayan Gürcülerin etnik haklarının apaçık ihlalidir. Bunun doğru şekli “Türkiye’de yaşayan Gürcü”, “Türkiye Gürcüsü”, “Türkiyeli Gürcü”dür. Sürekli olarak şöyle ifadeler de duyuyoruz; “Açara halkı, Svan halkı”, bu da aynı şekilde büyük bir hatadır çünkü burada kullanılan “halk” terimi “etnos” “millet” “ulus” anlamında yalnızca etnik birlik için kullanılabilir etnografik gruplar için değil. Gürcülerin kardeşi veya tarihi-etnografik grupların (Mokhevililerin, Meskhilerin, Cavakhların, Megrellerin, Svanların, Kakhetililerin, … vb.) etnik gruplar olarak adlandırılması çok büyük hatadır. Etnik olarak onlar sadece ve sadece “Kartvel”dir (burada tüm diğer bölgelerin Gürcüleri etnografik grupları oluşturur). “Kabile (tom) olarak Megrel”, “kabile olarak Khevsur…” dememiz de hatadır. Tom (kabile) bugünkü bilimsel anlayışla sadece ve sadece ulusun gelişim sürecinin belli bir aşamasını gösteren bir terimdir menşe ifade etmez. Televizyonlardan “Svan çetesi” gibi ifadeler duyulması benim düşünceme göre son derece etik dışı olup bu tür cümleler kullanan gazeteci tüm bölgeye, genelde de tüm Gürcistan’a hakaret etmiş oluyor ve öyle ki bunu kimseye anlatamaz. Genel olarak olumsuz içerikle ilgili olarak kişinin yaşadığı bölge, köy, şehir veya milliyetinin değil somut olarak kendi ad-soyadının işlenmesi yazılı olmayan bir etik kuraldır.
Gürcistan’da Son dönemde yaşanan gelişmelerden Müslümanlar ve Ortodoksların sürekli karşı karşıya geldiklerinin belirtilmesi gerekir, sizce tüm bunlara ne neden olmuştur ve bunun belirli gruplar tarafından provoke edilen skandallar olduğunu mu kabul ediyorsunuz?
Eğer tüm problemleri taker taker ele alacak olursak sorunların sebepleri ortaya çıkar. Biliyorsunuz anlaşmazlıkların patlak verdiği neredeyse tüm ünitelerde dış faktörler etkindi. Eko-göçmenler (doğal afetler sonucu ekonomik nedenlerle Gürcistan’da bir bölgeden başka bir bölgeye göç edenleri tanımlar) onlarca yıldır aynı köyün yerli halkı ile hiçbir problem olmaksızın birlikte yaşıyordu. Yabancı ülkelerin fonlarının finansal desteğini alan, bu köylerin dışından gelen, otobüslerle bir yerden başka bir yere giderek namaz kılan kalabalık görüntüsü oluşturan harici güçlerin-grupların buralara karışması ile anlaşmazlığın koşulları oluşturuldu. Bunun yanısıra Hıristiyanlık sembolüne saldırı da meydana geldi. Ben inanıyorum ki bu Müslümanlar tarafından yapılmış bir şey de değildi çünkü inançlı herhangi bir insan başka dinlere de saygı duyar. Bunu provokatörler yaptı. Bu da bahse konu Hıristiyan Gürcülerin (Svaneti’den gelen eko-göçmenler) provoke edilmesi için dışarıdan ilham alıyordu. Minare ile ilgili bilinen konuya gelince, bu konunun dikkatli şekilde ele alınması gerekir ve henüz kanunen düzenlenmiş değildir. Minare Müslümanların ibadeti için zorunlu bir özellik değildir. Fakat eğer cemaatin minare yapma isteği varsa bu durumda tüm halkın düşüncesi de dikkate alınmalıdır çünkü bildiğiniz gibi minarenin varlığı gece-gündüz imam tarafından yüksek sesle hoparlörden çok defa zarif ibadet çağrısını ifade eder, elbette yüksek sesten dolayı bu Müslüman olmayanların sakin hayat ritmini ihlal ediyor. Sorun kanun çerçevesinde çözülmelidir. Bu bağlamda kesinlikle Gürcistan Patrikliği ve Gürcistan İslam İdaresi arasındaki diyalog kesinlikle dikkate alınmalıdır. Diyaloğun derinleştirilmesi ve tüm harici provoke edici faktörlerden kurtulma arzu edilir.
11.11.13
Giorgi Çubinidze
www.ttimes.ge ,,The Tbilisi Times”
Gürcüceden çeviren: Erdoğan Şenol
|