Gürcüstan’da Türkoloji çalışmaları oldukça erken yıllarda başladı. Tiflis Devlet Üniversitesi’nde ve Gürcüstan Bilimler Akademisi’nde bilim insanları yetişti. Türk dili ve edebiyatı oldukça iyi incelendi. Bu çalışmalarda ve Türkiye ile ilişkilerde Otar Gigineişvili’nin önemli bir yeri var. Türkiye’de ise Gürcü dili ve kültürü ile ilgili çalışmalar çok geç ve yetersiz oldu. Ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyet döneminde Gürcüler arasında kültürel siyasal çalışmalar olmadı. 1960’lara kadar, Ahmet Özkan Melaşvili’ye kadar bir örgütlenme çalışması veya yayın faaliyeti olmadı. Ancak, Gürcüler çoğunlukla köylerde ve kapalı biçimde yaşadıklarından ve asimilasyon süreci yavaş olduğundan dil ve kimliklerini büyük ölçüde muhafaza ettiler.
Cumhuriyet dönemi, Gürcüstan’la ilişkiler Sovyet rejimi dolayısıyla kapalı bir dönemdi. Türkiye’deki Gürcülerin Gürcüstan’la pek irtibatları yoktu. Gürcüstan’ın varlığı bile çoğunluk tarafından pek bilinmiyordu. Rusya diye biliniyordu. A. Özkan bu irtibatları kurmaya başlamıştı. Kendisinin gidip gelmesi ve yaptığı yayınlar, organizasyon çalışmaları bunun örnekleridir:
1968’de, Gürcüstan kitabının yayınlanması önemli bir olay oldu. Daha sonra belgesel tarihi romanların (Elguca- A.Kazbegi, Sönmeyen Ocak- Y.Pağava –Çev: İbrahim Goradze ve Büyük Savaşçı-S.Kvariani- Çev. İ.Goradze) yayınlanması önemliydi. 1977’de Çveneburi dergisinin yayına başlaması da önemliydi. İlk sayıları Şanver Akın’ın katkılarıyla İsveç’te basılan bu dergi de bilinçlenmede çok etkili oldu. A. Özkan, Türkiye’deki Gürcülerin bilinçlenmesi için daha birçok çalışmalar yaptı. O’nun yaptıkları anlatmakla bitmez.
Ben, A. Özkan sonrası dönemde, benim de içinde olduğum etkinlikler ve ilişkiler üzerinde durmak istiyorum. O’nun ölümünden sonra bir süre sessizlik oldu. Aynı zamanda 12 Eylül askeri darbesi sonrası koşullarıydı. Demokratik haklar ve özgür ilişkiler sınırlıydı.
Bu şartlarda O’nun ölüm yıldönümlerinde anmalar yapıldı. 1982’de, İstanbul Belgrad ormanında geniş katılımlı bir piknik düzenlendi. Bu İstanbul’daki duyarlı Gürcülerin ilk büyük kır toplantısıydı. Daha sonra böyle piknik ve toplantılara devam edildi. Bunlar örgütlenme yolunda atılan adımlardı. Özellikle A. Özkan’ın dostları ve diğer hemşeriler arasında irtibatlar kurularak örgütlenmeye çalışıldı. 1980’li yılların başlarında, henüz telefon yaygınlaşmamış olduğundan, yazışmalar ve posta bu ilişkilerde önemli rol oynadı. Bu şartlar altında 1986’da Bursa’da Batum ve havalisi göçmenleri derneği kuruldu. 1987’de aynı isimle İstanbul’da dernek kuruldu. Bunu diğer dernekler izledi.
Bu dönemde yapılan yayınlardan bazıları:
1988’de, Miheil Cavahişvili’nin Şeytanın Taşı (Çev. İbrahim Goradze) ve Pridon Halvaşi’nin Eninde Sonunda (Çev. Fakir Baykurt ve Abdurrahman Ç.Himşiaşvili),
1989’da İlia Çavçavadze’nin Bir Yolcunun Notları (Çev.Ali Altun),
1990’da Nodar Dumbadze’nin Sonsuzluk Yasası (Çev.Ali Altun) ve Kukaraça (Çev. Gülizar Çelidze) yayınlandı.
1993’te Çveneburi dergisi tekrar yayınlanmaya başladı.
Hayri Hayrioğlu’nun (Vahtang Malakmadze) çeviri kitapları (Masallar, Lazların Tarihi, GürcüstanTarihi,vb.) yayınlandı. V.Malakmadze, Ahmet Melaşvili’nin yakın dostu ve yardımcısı idi.Türkiye Gürcülerinin önderlerindendi. Gürcü kültürü için çok çalışmalar yaptı.
Fahrettin Çiloğlu’nun kitapları ve çevirileri (Gürcülerin Tarihi-1993 ve diğer kitaplar)
yayınlandı.
1996’da, Mamuli dergisi ve 2007’de, iki dilli bir dergi olan Pirosmani dergisi yayınlandı.
1988 ve 1989’da çocuk grupları oluşturularak Gürcüstan’a gönderildi. 1980’li yılların sonunda Tiflis’e okumaya giden öğrenci sayısı arttı.
Anavatan Gürcüstan ile ilişkiler, daha çok oradan gelen kültür sanat temsilcileri ile tanışılıp, toplantılar ve söyleşiler yapılarak gerçekleştirildi. Böylece ana dil, kültür ve sanat ile ilgili bilgimiz artıyor, anavatanla da bir bağ kurulmuş oluyordu. Bunlardan bazı örnekler:
1985-86 yıllarında ünlü kareograf, balet Zurab Kikaleişvili Ankara’da idi. Oyunlar sahneleyip dersler verdi. Onunla irtibatlanıp Gürcü kültür ve sanatını tanıtan etkinlikler yapıldı. Aynı yılarda, konserler için birçok kez İstanbul’a gelen ünlü orkestra şefi Cansug Kahidze ile de söyleşi ve toplantılar yapıldı.
1986’da, Sinema Yönetmeni Tengiz Abuladze, İstanbul Film Festivaline katıldı.
!986’da, Suhişvili Dans ekibi (Nino Ramişvili ve Tengiz Suhişvili yönetiminde) İstanbul’da coşkulu bir konser verdiler.
1988’de, Dramaturg Aleksandre Çhaidze davetlimiz olarak Türkiye’ye geldi. Gezi ve incelemelerinin sonucunu Çveneburebi adıyla kitaplaştırdı.
Şair Pridon Halvaşi birçok defa Türkiye’ye geldi, araştırmalar yaparak Çveneburiler ile ilgili şiirler ve yazılar yazdı.
Türkolog Lia Çlaidze birçok defa geldi ve bilimsel çalışmalar yaptı, Türkçeden Gürcüceye çeviriler ve sözlük yaptı.Sözlük yeni nesil Türkologların yetişmesinde yararlı oldu.
Dilbilimci Prof Şuşana Putkaradze birçok defa gelerek araştırmalar yaptı. Sonucunda Çveneburebis Kartuli kitabını yazdı.
Tarihçi, Prof. Nodar Şengelia gelerek Osmanlı Arşivlerinde önemli araştırmalar yaptı. Sonuçlarını kitap olarak yayınladı.
1996’da, Ünlü yazarlar Otar ve Tamaz Çiladze kardeşler davetlimiz olarak Türkiye’ye geldiler. İstanbul, Bursa ve İzmit’te gezi ve incelemelerde bulundular.
1998’de Tiyatro yönetmeni Aleksandre Kantaria’nın İstanbul’a gelmesiyle Türk tiyatrosundan bir oyun Gürcü bir yönetmen tarafından sahnelendi.
Bu arada, Türkiye’den Gürcüstan’a giden, Demirtaş Ceyhun, Fakir Baykurt, Hayati Asılyazıcı, Necati Cumalı, Sami Karaören,Refik Erduran ve Tuncer Cücenoğlu gibi yazarlar dönüşlerinde izlenim ve anılarını yazarak Gürcüstan’ın ve Gürcü kültürünün Türkiye’de tanınmasına katkıda bulundular.
Gürcüstan’a gidip gelmeler 1991’den sonra yoğunlaştı. Sarp kapısının açılması ve Gürcüstan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra akrabalar birbirine gidip gelmeye başladı. Gürcüstan’dan da büyük bir kesim Türkiye’ye çalışma ve iş amaçlı geldi. İstanbul’da ve diğer kentlerde önemli ölçüde Gürcüstanlı nüfus oluştu. Türk işadamları da Gürcüstan’da iş kurmaya, yatırımlara yöneldiler.
1990’lı yıllarda, dernek çalışmaları Gürcülerin yoğun olduğu yerlerde devam etti. Bugün, İnegöl, Gölcük, İznik, Orhangazi, Hendek ve Düzce’de Gürcü dernekleri faaliyetlerini sürdürüyor. İstanbul’da, Türk Gürcü Eğitim ve Kültür vakfı, Gürcü Kültür Merkezi, Gürcü Kültür Evi, Gürcüstan Dostluk Derneği ve Beykoz Batumlular Derneği faaliyette. Altı ay önce açılmış olan Gürcü Sanat Evi de Kadıköy’de çalışmalarını sürdürüyor.
Dernekler arasında bir konfederasyon çalışması halen sürdürülmektedir.
Bu dernekler çeşitli kültürel faaliyetler yapıyorlar. Çeşitli geceler eğlenceler, söyleşiler, müzik, dans kurslarının yanı sıra, en önemlisi Gürcüce dil kursları düzenliyorlar. Bunlar gelecek için umut vadeden çalışmalar ama maalesef yeterli değil. Çünkü asimilasyon süreci hızla ilerliyor. Yeni nesilden dil ve kültürü muhafaza edebilenlerin sayısı giderek azalıyor.
Şehirleşme, kimliksizleşme ve yozlaşma, gelecekte, Türkiye’deki Gürcülerin kimliklerini, dillerini ve kültürlerini yaşatmalarını zorlaştıracak ve önlemler alınmazsa yok olmaya mahkûm edecektir. Bu asimilasyon sürecine karşı çok çalışma ve mücadele gerekli. Bu bağlamda:
Gürcü dil ve kültürünün teşvik edilmesi,
Gürcüce TV yayını,
Okullarda Gürcüce öğretimi,
Gürcüce kurslarının yaygınlaştırılması,
Kültürel dergi ve yayınların çıkarılması gerekmektedir.
Gürcüstan’ın bağımsızlığı temelinde anavatanla daha yoğun ilişkiler, gibi taleplerimizi devamlı gündemde tutup gerçekleştirebilirsek ve dil ve kültürü yeni kuşağa aktarabilirsek, geleceğe ümitle bakabiliriz.
*Ahmet Özkan Melaşvili'nin Doğumunun 90. Yıldönümü Anısına düzenlenen Uluslarası Konferans'tan (21-24 Haziran 2012 Tbilisi).
|